İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi, cilt.1, sa.44, ss.102-119, 2017 (Hakemli Üniversite Dergisi)
Duygu kelimesinin kökü latince ‘movere’ yani hareket etmek anlamından
gelmektedir. Duygular; hüzün, sevinç, haz, şaşkınlık, gibi bireyin iç dünyasının yansımaları
olarak ortaya çıkmakta ve ortamdaki durumlara verilen tepkileri birbirinden ayırt etmeye
yarayan durumları ve iletişim sürecinin temelini de beraberinde oluşturmaktadır. Duygu
yönetimi bazlı iletişimde, özellikle 21. yüzyılda artarak karmaşıklaşmakta olan formel
ilişki biçimlerinin barındırdığı olumsuzlukları törpülemekte ve kurum içi enerjinin olumlu
anlamda artmasına sebep olmaktadır. Duyguları yönetmek aslında duyguların farkına
varmak, onları tanımak ve yön verebilme yetisine sahip olmak ve en temelinde iletişim
kurma becerisidir. Bu duyguları gerektiğinde iletişim için etkili bir biçimde kullanabilme
süreci ise insanların duygusal gelişmişliğine işaret etmektedir. Bir başka açıdan ise duygu
yönetimi, insanların karar verme ve iletişim kurma süreçlerinde duygularını ne tamamen
yok etmeye çalışması ne de onların kontrolüne kendini bırakması demektir. Bu noktada
ortaya başka bir kavram da çıkmakta ve ona da duygusal emek denmektedir. Kavram ilk
defa 1983’lü yıllarda Arlie Russell Hochschild tarafından kullanılarak literatürdeki yerini
almıştır. Kurumsal firmalarda, çalışanın verdiği hizmet süresi boyunca karşısındakiyle
kurduğu iletişim sürecinde, kurumun kendisinden beklediği davranışları sergilemek
zorunda olma durumu olarak ifade edilmektedir. Böylece duygu yönetimi ve duygusal
emek bir bütünün iki tarafını oluşturmaktadır. Bu makalede temel olarak duygu yönetimi,
duygularla iletişim ve duygusal emek tanımlandıktan halkla ilişkiler alanına nasıl bir katkı
sağladığı kuramsal olarak tartışılacaktır.